Ekonomi kadroları piyasaya nasıl etki eder?

23.05.2016 10:23
Türkiye’de son dönemde siyasi risk olgusunun yeniden su yüzüne çıkmış olması, içinde bulunulan domestik ve uluslararası ekonomik konjonktür bakımından fren etkisi yapabilecek bir faktör olarak önümüzde durabilir. İşin olumlu kısmı da, Sn. Davutoğlu’nun istifasından sonra bu olgunun bir belirsizliğe dönüşmemiş oldu. Çünkü kongreye tek isimle girildi ve bu isim kulislerde konuşulan, haliyle piyasanın beklediği isimdi: Sn. Yıldırım. Dolayısıyla piyasa büyük ölçüde fiyatladığı bu süreçten ciddi bir oynaklık yaşamadan çıkmış oldu.

Ancak piyasanın asıl odaklandığı noktanın bu olup olmadığını iyice anlamak gerekir. Genel olarak; Başbakanlık konusunda isimlerin çok önemli olmadığı düşüncesindeyim. Sonuçta Ak Parti’nin politikaları, yol haritası, seçim öncesi vaatleri ve ilerleyen vadede planları bellidir. Dolayısıyla bu etkilenmeyecek. Ancak ekonomi konusunda atlanılan çok önemli bir ayrıntı var ki; o da isimler arasındaki ekol ayrışımı ve bunun yatırımcı algısına olan etkisi. Çünkü mevcut koşullarda ekonomi politikası yaklaşımlarındaki en küçük değişiklik bize güven eksilmesi olarak dönerse, yatırım kararları bundan ciddi ölçüde etkilenecektir. Yani, yatırımları artırmak bir anlamda imkansız hale gelecektir.

Ocak 2014 kaosuna benzer bir kaos yaşamamak için çok hassas olan balans ayarını korumak gereklidir. Şu anda para politikaları ve maliye politikaları birbiriyle örtüşen yaklaşımlar göstermektedir. Para politikalarının odak noktası da malum: Fiyat istikrarı ve enflasyon. Bu noktada en büyük risk, bu odak noktasının ekonomik büyüme ile değiştirilmesi olacaktır.

Mevcut ekonomik koşulların elverdiği ölçüde faiz indirimleri yapılmaktadır. Tabii bu faizler, olağan dışı koşullarda artırılmıştı, haliyle fırsat veren her durumda faizleri kademeli şekilde eski haline yaklaştırmak; normalleşme kapsamında olduğu sürece mümkündür. Piyasa da bunu tolere edebilir. Bunun anlam kazanması da enflasyon ve risk priminin azalmasıyla olacaktır, çünkü zaten bu durumda piyasada oluşan faiz kendi kendine aşağı gelecektir. Bu da Merkez Bankası’nın işini kolaylaştıracaktır.

Daha fazla ekonomik büyüme hızı sağlamak için, faiz oranlarını gereğinden hızlı bir şekilde aşağı çekmek; henüz o faizi taşıyabilecek enflasyon ve risk koşulları oluşmadığından dolayı güven eksikliği ve oynaklık getirecektir. Yatırımcının risk – getiri matematiğini bozacak her türlü hamlenin getirisinden çok götürüsü olacaktır. Reel faiz kavramı gözardı edilmemelidir, yoksa yatırım getirebilecek her türlü faktörü ortadan kaldırmış oluruz.

Çok fazla teknik bilgiye boğulmadan; en büyük risk aceleci davranarak koşullar oluşmadan ekol değişikliği yapmaktır. Yoksa atılan keskin adımı tam tersi yöne doğru aynı keskinlikte geri almak zorunda kalabiliriz. İhtiyacımız olan güven ortamı ve kredibilitedir. Hazır benzer ligdeki ekonomiler, başta Brezilya, Rusya ve Güney Afrika olmak üzere bizden daha büyük ekonomik ve politik sorunlarla uğraşıyorken yatırımların adresi olmak zorundayız. Bunun için ihtiyacımız olan en önemli unsur da güvendir.

ENVER ERKAN
REEL KAPİTAL MENKUL DEĞERLER ARAŞTIRMA UZMANI