Çin süper güç olabilir mi?

05.01.2016 09:13

Dünkü yazımda, Çin’in kuzey ve deniz sınırlarındaki sıkıntılardan bahsetmiştim. Bugünkü yazıma, Pakistan, Afganistan ve Tacikistan ile sınır olan Çin’in Karakoram bölgesini de içine alan Tibet ile başlayacağım. Çin ve Hindistan’ı birbirinden ayıran Himalaya Dağları Çin Seddi’nin doğal bir benzeri sayılıyor. Himalayalar sayesinde, iki büyük nüfuslu ülke, Hindistan ve Çin, hem ekonomik hem de askeri olarak birbirlerine zarar veremiyorlar. Çin’in Hindistan sınırı Tibet bölgesi boyunca uzanıyor. Sınır boyunca küçük sınır anlaşmazlıkları olsa da taraflar Tibet bölgesi ele geçirilmediği sürece, anlaşmazlıkların üzerine gitmiyorlar. Doğal olarak, Hindistan’ın da Tibet üzerinde gözü var. Tibet, Çin’in “su deposu” olarak adlandırılıyor. Sarı Nehir, Yangtze ve Mekong nehirleri Tibet platosundan başlıyor.

Öte yandan, Tibet, tam bağımsızlığını almak istiyor. Hollywood yıldızlarının da içinde olduğu dünya elitleri, Dalay Lama’ya ve Tibet’in bağımsızlığına destek veriyor. ABD ve diğer ülkelerin yöneticilerinin Tibet hakkındaki her görüşü, Tibet’in bağımsızlığına karşı olan Çin Komünist Partisi tarafından yadırganıyor.

Şu an için “dünyanın çatısı” olarak adlandırılan Tibet’e bağımsızlık verilmesi söz konusu değil. Tibet’in ayrılması, Çin’in parçalanması ve doğal kaynakların yitirilmesi anlamına gelebileceğinden, Çin hükümetince buna şiddetle karşı çıkılıyor.

SORUNLAR FARKLI

Çin halkı ve hükümetinin olaylara bakış açısı ve mantığı, Batı’dan çok farklı. Batı’da insan hakları önem kazanmışken, Çin’de devlet hakları önde geliyor. Yine, Batı’da demokrasi prensipleri önemli iken, Çin’de birlik ve ekonomik gelişme önem kazanmış durumda. Yine, aile, kişiden önce geliyor. Bunun temel nedeni, Çin’in yüzyıllarca Batılılar tarafından sömürülmüş olması.

Çin, nüfusunu doyuramayacak durumda. Çin Tarım Bakanlığı’na göre, topraklarının % 40’ı ya toksik atıklar nedeniyle çok kirli ya da ekilemez durumda. Bu nedenle, Çin’in sürekli sanayi ürünleri üretmesi ve dünyaya satması, hızlı büyümesi gerekiyor. Hızlı büyüme olmazsa, kaçınılmaz olarak, işsizlik süratle artacak ve ülke içinde başkaldırmalar başlayacak. Çin’de her gün 500 civarında, çeşitli nedenlerle yapılan ama büyümeyen protesto gösterileri var. Büyümenin biraz azalması, kitlesel açlığa ve büyük işsizliğe neden olabilecek durumda. Bu nedenlerle, Çin hükümeti de ekonomiyi yakından izliyor ve tedbir almaya çalışıyor.

En büyük Çin malı pazarı sayılan ABD, Çin malı almayı boykot ederse, Çin ekonomisi tam bir çöküntüye uğrayabilecek. Japonya için de aynı durum var. Dolayısıyla, Çin hükümeti, hamlelerini çok düşünerek yapmak zorunda kalıyor.

Çin’in büyük ölçüde doğal gaza, petrole ve kömüre ihtiyacı var. Çin, denizlerde de güçlü olarak, bu kaynakların ülkesine giriş kanallarını açık tutmak istiyor. Ancak, bu hareketlilik, başta ABD olmak üzere, Japonya ve Çin’in komşuları tarafından hoş karşılanmıyor. Özellikle, Güney Çin Denizi’ni ele geçirme çabaları, uluslararası sulara ve barış sırasında serbest geçiş hakkına müdahale olarak görülüyor. Kısacası, Çin de bizim gibi, dostu olmayan, dost kazanamayan ve komşularıyla çok sorunu olan bir ülke.

AFRİKA AÇILIMI

Çin, Kenya’da liman, Angola’da demiryolu, Etyopya’da (eski Habeşistan) hidroelektrik barajı inşa ediyor. Bütün bunları bu ülkelerdeki doğal kaynak ve maden sahalarını kontrol etmek amacıyla yapıyor.

Çin büyük güç olma peşinde. Ancak, büyük güç olmak, büyük sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Çin, henüz bunun farkında değil. Çin, bu aşamada ABD’ye karşı çıkmakla, en büyük zararı kendisine veriyor. Rusya gibi, Çin de dünyanın süper devletlerinden biri olmaya hazır değil. Süper devlet olmak için, önce içerideki, sonra da komşularla olan sorunları çözmek gerekiyor.