Enflasyonun ardından...

04.09.2018 06:54

Son 14 yılın en yüksek seviyesini test eden enflasyon gündemimizin tam da ortasına oturdu.  Peki ya eskiden nasıldı?

Henüz bir ekonomik operasyondan bahsetmediğimiz dönemde de iki kırılgan verimizden bahsediyor ve çözüm yolları arıyorduk aslında. Sonucunda da yapısal reform gerekliliği çıkış noktamız oluyor ve vardığımız yer halini alıyordu. Sorunu da çözümü de onda buluyorduk. Enflasyonda tedirgin eden seviye ise çift hane seviyesi oluyordu. Bugün geldiğimiz seviyeyi değerlendirdiğimizde ise, yüzde 32’yi aşan ÜFE ile yüzde 17,90’lık TÜFE’nin arasındaki fark oluyor. Bu nedenle bugün vatandaşın korktuğu şey ise, ÜFE’nin TÜFE’ye yansıyacağı oran oluyor. Buradan başlayalım isterseniz.

Öncelikle talep oldukça fiyatlara da yansıyacak durum. Bu kaçınılmaz. Fakat burada önemli bir ayrıntı var unutmamak gerek. TL’de yaşanacak değer kaybının ağırlığı ve devamı. Eğer devamı gerçekleşirse tüketici tarafında da yüksek oran görmemiz muhtemel gibi duruyor şimdilik. Dolayısıyla yüksek enflasyon bölgesinde olan Türkiye’nin bundan sonraki adımları önemli. Özellikle maliyet enflasyonu şeklinde gerçekleşen veride de kur geçişkenliğini bir hayli hissediyorken.

Kur geçişkenliği deyince ben burada biraz durmak istiyorum.

Evet, maliyet enflasyonunu kur geçişkenliği nedeniyle yaşıyoruz  bu doğru. Ama bu denli mi yaşıyoruz? Bana kalırsa hayır! Fiyatlamada bu kadar serbest bir şekilde enflasyonu yaşamamız normal bir süreç değil. Hemen başımdan geçen daha doğrusu tanıklık ettiğim ufak bir bakkal dükkanı olan bakkalcı amca ile çırağı arasında geçen diyalogdan bahsedeyim o halde. Bir tatil yerindeyim. Bakkala girdim, bir şeyler alacağım. Bakkalcı amcam çırağına seslendi. “Raftaki malları topla, etiketlerini de sök, yenilerini yapıştır! Bak dolar ne kadar oldu?!” diye cümlelerine devam etti. Ben ise, ufak bir tebessüm ederek “mallarınız yeni mi dedim?” Kendisi “ yok abla ne yapalım 3 ay iş yapıyoruz biz de böyle yolumuzu bulalım” diye cevap verdi bana. Sonrasında da, etiketleri henüz değişmeyen bir kaç malı satın alıp çıkıverdim bakkaldan.

Efendim, demem o ki; kurun henüz değmediği veya kurun etkilemeyeceği ürün ve hizmet grubunda da kurun altına sığınıp, bu bahaneyle ne artırırsam kardır gözüyle bakıp gidenlerimiz de var maalesef. Artık öyle bir seviyeye geldik ki kurla dahi ilişkisi olmayan da fiyatlarını artırdı. Bakkalcı amcamın daha önceki aldığı mallarını yeni kur seviyesini gösterip fiyatlarını revize etmesi gibi.

Tabii bunlar dışında diğer önemli bir durum var ki; o da üreticinin netlik kazanabilmesi. Üretici piyasanın şartlarını belirleyemiyor ve netlik kazanamıyor. Haritada netlik ise oldukça önemli halbuki.

Şimdi gelelim enflasyonun ardından meselesine... Ne olmalı? Nasıl bir yol haritası izlenirse dizginleme mümkün olur? Öncelikle gerçekte etkisi olan, olmasa da oluyor gibi gösterdiğimiz kur tarafında oluşturulması gereken bir önlem seti. Kur tarafındaki önlem setinde kuru dizginleyecek bir adım olursa ÜFE’deki artışın tamamı TÜFE’ye haliyle yansımayacak.

Bunun dışında TCMB’nin adımı önemli. Adım, net bir adım... Kararlılıkla atacağı adım. Öncü bir rolün kendisiyle bu aşamada iyi örtüşeceği kesin.

Peki mali politika? Burada da sıkılaşma gerekliliği oldukça ön planda. Kamu tasarrufları öncü maddelerimizden.

Ya bu ticaret savaşlarından önce sürekli vurguladığımız etken ekonomi modeline geçmek isteyen Türkiye için gerekli olan yapısal reformlar? İşte onlar var ya onlar! Asıl iyileştirici. Temelden... Özellikle bu ticari savaşlara karşı birebir kalkanımız olur kendileri. Seneler sonra tekrar yeni bir dünya düzeni çıkıverirse ortaya, o zaman hiç bir şeycik olmaz onlar sayesinde. Sizce de öyle değil mi? Çözümde kalıcılık esas alınmalı değil mi? Ve de Türkiye kaldığı yerden devam etmeli.