Faiz, paranın kirası demek

20.11.2015 09:20

Faiz, paranın kirasıdır. Parayı kiralamak isteyen, en ucuz ödemeyi yapmayı ister. Parasını kiraya verecek olansa, en yüksek kirayı almak beklentisindedir.

Kiralanacak evler çok olduğunda, ev kirası nasıl gerilerse, kiraya verilecek para bollaşırsa, paranın kirası da düşer.

Kiralar düştüğünde, insanlar nasıl kiraya vermek için ev satın almazlarsa ve bunun sonucu nasıl kiralanacak ev bulunamazsa, paranın kirası düştüğünde de kiralanacak para miktarı azalır.

(Paranın bir de “fiyatı” vardır. Paranın fiyatı, başka para birimlerine göre değerini gösterir. Şimdilerde TL’nin fiyatı ucuzladı. 1 dolara 2.85 TL alınabiliyor. Eskiden 1 dolara 1.70 TL alınabilirdi.)

Paranın kirası ucuzladıkça israf artar.

Ucuz faiz paranın çarçur olmasına yol açar. Ucuz faiz kötü-verimsiz yatırımlar yapılmasına neden olur.

Kötü-verimsiz yatırımlar ekonominin verimini düşürür.

Faiz “nakdi mükâfat”

Faiz birikimini-tasarrufunu nakitte tutmak isteyenlere verilen nakdi mükâfattır.

Bu mükâfat sayesinde nakit birikimler artar. Nakit birikimler nakit havuzlarında (bankalarda) toplanır ve havuzlar büyür. Burada amaç, küçük birikimleri birleştirmektir.

Eksi olan, sıfır veya sıfıra yakın faizle cezalandırmak kaynak tahsisinde çarpıklığa yol açar.

Eğer küçük birikimler havuzlarda toplanmazsa, birikim sahipleri küçük küçük harcamalar yapar. (Yazlık alır. Rezidanstan daire alır. Bakkal dükkânı açar. KOBİ diye adlandırılan küçük işletmelerin verimsizlerinin sayısını artırır.)

Ekonomilerde “Büyüklük Ekonomisi” denilen bir şey vardır. Ülkelerin büyümesi, zenginleşmesi “Ekonomik Büyüklükte Üretim Tesisleri”nin artmasına bağlıdır. Ekonomik Büyüklükteki Üretim Tesisleri, araştırma-geliştirme elemanı tutabilir. Yenilikçi, ileri teknolojili üretim yapabilir. Küresel pazarda talebi olacak malları, rekabet edilebilir kalite ve fiyatla üretebilir. Ekonomik büyüklükte olmayan, küçük üretim tesisleriyse, iç pazarda bir süre yaşam savaşı verir, sonra yok olur.

Atlantik “taka” ile geçilemez

Dostum Ege Cansen’in anlatımıyla, “Atlantik denilen deniz, ancak transatlantik denilen büyük gemilerle geçilebilir. Taka ile Atlantik denilen denizi geçerek başka ülkelere ulaşmak imkânsızdır. Bu demek değildir ki taka olmasın. Taka tabii ki olacak. Takalar kıyı kıyı dolaşmada, balık avlamada işe yarayacak. İşte o kadar.

Parasını nakitte tutmak isteyenlerin birikimleri, faizin cazibesiyle para havuzunda toplanınca, ülkede “Para Piyasası” büyür. Para piyasasının büyümesi, “Sermaye Piyasası”nın oluşmasına imkân verir. Para Piyasası, birikimini, anapara güvencesiyle ve sabit kirayla değerlendirmek isteyenlerin piyasasıdır. Sermaye Piyasası ise, bir girişime ortak olarak, girişimin kârı kadar zararına da ortak olmayı tercih edenlerin piyasasıdır. Özetle, adına ister “faiz” denilsin, ister “başka isim” verilsin, kirasını ödemeden para bulmak imkânsızdır. Kimse kimseye, “Ben harcamadım, al sen istediğin gibi harca” diyerek birikimini vermez. Önemli olan, kiranın-faizin (birikimin getirisinin ve ödentisinin) “dengeli-makul” olmasıdır.

Büyüklerimiz ne demişler? “Azı da zarar, çoğu da zarar. Ölçülü olanı işe yarar!”