İyi de, biz ne yapacağız A’bicim?

05.10.2015 09:00
Kapak Olsun” adını taşıyan bir belgeseli 30. İstanbul Film Festivali’nde izlemiştik.
Burak Serkan Çetinkaya’nın yönettiği, Berna Özkay’ın araştırmasına dayanan belgeselde, 1930’lu yıllarda Türkiye’de gazoz üretiminin nasıl başlandığı, 1960’lı yıllarda yerel gazoz üreticilerinin sayısının nasıl bine ulaştığı ve bu markaların daha sonra nasıl yok olduğunu anlatılıyordu.
Belgeselde, yerel üretimin, ülkeye giren uluslararası markaların rekabetine dayanamayarak nasıl yok olduğunun, her yörenin kendi koşullarına ve damak tadına uygun üretilen yerel gazozların, kolalı içeceklerin ve büyük üreticilerin sodalı içecek üretiminin karşısında nasıl kaybolduğunun hikâyesi vardı.
Benim çocukluğum Anadolu’da, değişik şehirlerde geçti. Her şehirde küçük bir gazoz imalathanesi bulunurdu. (Biz onları fabrika olarak gözümüzde büyütürdük.)
Metal kapak kullanamayan bu küçük imalathanelerde gazozlar bilyeli şişelere konulurdu. İçindeki gazın itici gücü ile şişenin boğazını tıkayan bilye, parmakla aşağıya itilince, gazozun gazı “fışş” diye çıkar, rayihası etrafa yayılırdı.

Ah o eski gazozlar
İstanbul’a geldik. Çamlıca Gazozu’nu belledik. Ülker Grubu’nun benim Çamlıca gazozumu Japonlar’a sattığını duyunca üzüldüm.
Ekrem ve Nazif Erkli’nin 1946 yılında kurdukları Çamlıca gazozu tesislerini satın alan Ülker grubu bu markayı yaşatıyordu.
Ülker Grubu geçen hafta Çamlıca gazozu ile birlikte Cola Turka, Sırma suyu gibi ürünlerin tesislerini ve markalarını (pazarlarını) da Japon DyDo Drinco grubuna sattı. Daha önce de Ülker markası ile süt, ayran, yoğurt peynir üreten süt ve sütlü ürünler grubunun üretim tesisleri ve markaları Fransız Lactails firmasına satılmıştı.
Her iki satışta da Ülker Grubu yüzde 10’luk payı koruduğu için yabancılar ürünleri “Ülker” markası ile satmayı sürdürecekler.
Ama, bundan böyle benim içtiğim Sırma suyu, Çamlıca gazozu, Cola Turka Japonların, Ülker ayranı, sütü, yoğurdu Fransızların.
Kimsenin bir iş adamına “Onu niye sattın, bunu neden aldın?” diye sorma hakkı yoktur. Yoktur ama, “Saf ve bakir bir Anadolu çocuğu olarak” benim de bugüne kadar içtiğim suyun, içtiğim gazozun, içtiğim ayranın yabancı şirketlere geçmesine üzülmemem  imkânsız.
Bunlar, basit üretim teknolojisine dayalı ürünler. Hiç olmazsa ineğin sütünü biz ayran yapalım. Derede akan suyu şişeye doldurarak biz satalım. Bu pazarı yabancılara bırakmak (bana göre) biraz ayıp oluyor.

Yabancı pazar aldı
Dikkat buyurunuz, yabancı sermaye Türkiye’ye ileri teknolojiye dayalı bir yatırım için, bilgisayar, cep telefonu üretmek için gelmiyor. Bizim girişimcilerimizin tüketime dönük ürünlerinin içerideki pazarını satın alıyor.
Yiyecek, içecek, atıştırmalık sektörlerinde, bizim yerli sermaye ile kurulan ve büyüyen, marka yaratan işletmelerin çoğu yabancılar tarafından satın alındı.
 En basiti, pet şişelerde ve damacanalarda satılan su. Suyu bizden, şişesi bizden. Danone, Nestle, Pepsi ve Coca Cola firmaları toplam 4.5 milyar TL’lik pet şişeli su pazarının yüzde 60’ına, damacanalı su pazarının yüzde 25’ine sahip oldular.
 Türkiye’nin 4 milyar TL’lik atıştırmalık pazarında yabancılar, bizim Adapazarı patatesini yağda kızartarak Türk halkına  patates cipsi olarak yediriyorlar.
 Gazlı içecek pazarı 3.4 milyar TL büyüklüğünde. Kolalı içeceklerin tamamını yabancılar üretiyor.
 Alkollü içecek pazarı 7.5 milyar TL. büyüklüğünde. Yüksek alkollü içeceklerde yabancılar pazara hâkim. Hafif alkollü içecek pazarında payları büyüyor.
 Pizza pazarı 1.5 milyar TL büyüklüğünde. Pazarın yüzde 80’i yabancı sermaye ortaklı - ilişkili şirketlerin.
 Bitkisel yağ pazarında margarinde yabancı payı yüzde 45, sıvı yağda yüzde 25 oranında.
 Sakız, çiklet pazarı 450 milyon TL büyüklüğünde. Yerli üretim tesisleri ile yerli markaların yüzde 90’ı yabancılara satıldı.
Suyu şişeye dolduramıyoruz. Gazoz satamıyoruz. Sakız yapamıyoruz. İnekleri (şimdilik) biz sağıyoruz ama, sütünü yabancılar şişeleyerek, ayran yaparak bize satıyor.
Suyumuzu yabancılar şişeleyerek bize satacak, ayranımızı yabancılar yapacak... İyi de biz ne yapacağız A’bicim?