Konfüçyüs’a selam olsun...

08.10.2018 12:15

Geçen hafta enflasyon verisini karşıladık akabinde tartışmalar başladı. TÜİK dedik, McKinsey meselesini tartıştık ve ana muhalefet eleştirilerini konuştuk. Enflasyon meselesinden daha çok odak noktamızı başka konular üzerine yoğunlaştırıp durduk. Çözüm yollarından çok her şeyi konuştuk anlayacağınız.

Önümüzdeki dönemde nasıl bir seyir olacağını ve daha da önemlisi etki tahminini, nasıl bir çözüm yolları bulduklarını merak ettiğimden ülkenin potansiyel işgücünü oluşturan bir nevi beyin mekanizması olan gençlere sordum!

Onlar önemli. Ülkenin beynini oluşturacak , yol haritasını çizecek gençlerin hayata hazırlık aşamasında nasıl etkilendikleri bilhassa önemli. Öğretim üyesi olarak girdiğim tüm derslerde kendilerine sordum harcamaları hakkında ne gibi gelişmeler yaşadıklarını. Ortak bir cevap vardı ki eğitim harcamasıydı. Kağıdın artan maliyetinden dolayı kitap fiyatlarını oldukça yüksek bulduğunu söylediler. Kimisi PDF formatında dijital kaynaklara yönelirken kimisi ikinci el kitaplara yöneldiğinden bahsetti. Bir kesim vardı ki kitap alımını geçen yıla oranla yarı yarıya azalttığını söyledi. Aklımda bir proje belirdi hemen. Var olan ama etkin çalışmayan platformların daha etkin çalışan versiyonu... Senin kitabın benim kitabım, benim kitabım senin kitabın gibi paylaşım platformlarının gerekliliği göze çarptı. Hatta enflasyon meselesini beklemeden böyle projelere ihtiyaç vardı o da ayrı bir konu tabii.

Gelelim diğer soruya. Eğlence ve kültür harcamalarında nasıl bir değişiklik yaşandığı konusuna. Burada etkin bir azalma söz konusu. Öğrencilerden bir tanesi İzmir’de antik kente gittiğini ve kişi başına düşen fiyatın 4 kişilik aile bütçesine fazla geldiğinden dolayı gidemediğini iletti. Bunun gibi gerekçelerle etkilendiğini söyleyen gençler de mevcut. Gençlerin bir kısmı ise tiyatro ve konserlerin fiyat esnekliği kuralını bozarcasına bizim için elzem, üç ayakkabı yerine iki alıyorum buralara gidiyorum dedi. Bu söylem benim için farkındalığı arttırma konusunda anahtar noktası oldu.  Zamanla ihtiyaç ve istek kavramlarının benzeştiği dönemde tekrardan bu iki kavramın farklı olduğunu anladığımız döneme geldiğimizi gösterdi bana. En önemlisi de buydu aslında. Kendilerine en fazla fiyat artışını hangi kalemde hissettiklerini sorduğumda giyim/ ayakkabı tüketimleri olduğunu ve enflasyon karşısında ise en fazla bu kalemde tasarrufu öğrendiklerini de dile getirdiler. Tüketim üzerine kurulu bir yaşamda gençler bu iki ayakkabının da ihtiyaçlarını karşıladığını ilettiler. Yeterlilik kavramını test ettiğini söylediler. Tüketim odaklı yaşamda isteklerinin zamanla ihtiyaç haline getirildiğinden ve bu durumunda farkındalıklarını arttırdığından  bahsettiler. Kendi yaşamını sınama başta olmak üzere, fark etmek zorunda kaldığımız birçok mevzunun açığa çıkması açısından önemli. Öğrencilerimden aldığım cevapların sonucunda ise oturdum düşündüm. Değişen bir yüz ve biz hala meselenin farklı yüzünden  belki de çok uzağından bakıyoruz.

Amerikan faizinin yükseldiği, kurun değerlendiği, ABD- Çin tehdidinin sürdüğü ve bu tehdidin diğer ülkeler üzerine de oluşturduğu yeni dünya düzeninde çok önemli bir meselemiz olan enflasyona karşı duruşumuzu, hangi çözüm yollarıyla atlatabileceğimizi tartışmıyoruz. Eylül ayı göstergelerine baktığımızda, PMI verilerini incelediğimizde sert bir daralmanın söz konusu olduğunu görüyoruz ama hala McKinsey tartışıyoruz, TÜİK Başkan Yardımcısı’nın görevden alınmasının arkasında yok efendim gerçeği yansıttı ondan alındı görevden gibi eleştirilerle kırıp geçiyoruz ortalığı. Konfüçyüs’ün bir sözü beliriyor aklımda bunları izlerken ve okurken. Nedir o?

İşi bilen; yapar
Az bilen; akıl verir
Bilmeyen; eleştirir
Hiç bilmeyen; çamur atar

Artık bırakalım ve dönüp bakalım neyi, nasıl aşarız çözümleriz diye. İstek ve ihtiyaçlarımızı sorguladığımız bu dönemde kendi hikayemizi yaratarak nasıl daha güçlü oluruz buna çalışalım. Dolayısıyla Konfüçyüs’ün bu sözünü son günlerde daha da hissettiğimizi fark ettiğimizde belki de çıkış yolumuzda bu olacaktır. O halde Konfüçyüs’a selam olsun!