Kur savaşları: Coming soon

25.12.2015 10:38

Geçmişi 1900’lü yıllara dayanan kur savaşları ülkelerin rekabette üstünlük silahı olarak kendi para birimlerinin değerini düşürmek anlamında yürüttükleri bir politikadır. Bir diğer deyimiyle döviz savaşları, ülkelerin ulusal paralarının değerini düşürerek (devalüasyon) “komşuyu yoksullaştırma” güdüsüyle uluslar arası ticarette üstünlük kazanmak adına verdikleri bir mücadeledir. İlk olarak döviz savaşını feci şekilde tecrübe eden Almanya, piyasaya dudak uçuklatacak miktarda para pompalayarak hiperenflasyon yaratmış ve kontrol edilemez hale getirmiştir. Küresel finans sisteminin temelini sarsan bu deprem kısa sürede ABD, İngiltere ve Fransa’da da hissedilmişti. Ülke paralarını devalüe eden Almaya ve Fransa bu politikayı izlemeyen ülkelere karşı üstünlük sağlasa da, uygulanan yanlış politikalar ülkelerin ekonomik temellerini derinden sarsmıştı.

Daha ilk döviz savaşının izleri silinmemişken yaklaşık otuz yıl sonra ikinci kur savaşlarının fitili İngiltere’de ateşlendi. İkinci tur savaş İngiltere para biriminin devalüe edilmesiyle baş gösterse de savaşın merkezini ABD oluşturuyordu. Büyük bir bulaşıcı hastalıkla boğuşan küresel ekonomide derin hasarlar bırakan döviz savaşları uluslararası para idare sistemi Bretton Woods’un da (II. Dünya Savaşı sırasında uluslararası para sisteminin kurallarını belirlemek amacıyla yapılan anlaşma) çökmesine neden olmuştur.

2008 yılında ABD finans sisteminin çökmesiyle yeniden baş gösteren kur savaşları bu kez ABD ekonomisini derinden yaralamış ve dünyanın en büyük ekonomisi olması sebebiyle de domino etkisi yaratarak birçok ülkede etkisini hissettirmeyi başarmıştır. ABD içinde bulunduğu krizin etkisiyle rekor düzeyde uyguladığı parasal genişleme ile piyasaya bol miktarda dolar sürmüştü. Böylelikle ABD Merkez Bankası, pimi çekilmiş bombayı küresel ekonominin göbeğine bırakmış oldu. Piyasaya girerek kendine adres arayan dolar, gelişmekte olan ülkelere sıcak para girişi sağlayarak o ülkelerin para birimlerinin değerini yükseltti. Parasal genişlemede dört aşama kaydeden ABD Merkez Bankası FED, kendi ekonomisini canlandırmak isterken para girişinin olduğu ülkelerde borçlanma maliyetlerinin yükselmesine ve büyümenin olumsuz etkilenmesine neden olmuştu.

2014 yılında parasal genişleme programının sonlandırılmasının ardından 2015 yılına gelindiğinde FED, ekonomide toparlanma olduğuna işaret ederek normalleşme sürecine girildiğini açıklamıştır. Takvimler yılın Aralık ayını gösterdiğinde ise FED beklenen adımı atmış ve politika faizlerinde 25 baz puanlık artışa giderek piyasaya sürdüğü doları geri çağırmak için davetiye çıkarmıştır.

SAVAŞIN ÜÇ CEPHESİ: ABD-JAPONYA-EURO BÖLGESİ

ABD ekonomisinin yarattığı depremin artçı etkileri devam ederken savaşın bir diğer cephesinde bulunan Japonya kendini göstererek parasal genişlemenin ikinci dalgasını oluşturdu.  Japonya Merkez Bankası (BOJ) tahvil alım programına girmekle kalmayıp parasal genişleme programını genişleterek uygulamaya devam ediyor. FED’in Aralık ayında yaptığı faiz adımının hemen ardından ilk hamlesini yapan BOJ, exchange traded fonlarının (ETF) alımları için yeni bir program belirledi ve elinde tuttuğu Japonya devlet tahvillerinin vadesini 7-12 yıla uzatacağını duyurdu. Parasal tabanı yıllık 80 trilyon yen (650 milyar dolar) artırmaya devam etme kararının ardından Japonya ekonomisinin sınırlı olumlu bir tablo çizdiğini görmekteyiz.

ABD ve Japonya’da özetle bu gelişmeler yaşanırken savaşın diğer cephesini oluşturan Avrupa Merkez Bankası (ECB) uygulamakta olduğu parasal genişlemeyi güçlendirerek etkisi hissedilir hale getirdi. FED’den beklenen faiz artırım hamleleri ile birlikte Euro’da görülebilecek değer kayıpları ihracat sıkıntısı çeken Euro bölgesi ekonomilerinde ihracatı artırıcı bir etki yaratıp yaratmayacağını önümüzdeki dönemde göreceğiz. Mevcut programın toplam miktarının 1.5 trilyon euro civarına denk gelmesi ile bu etkilerin yaratılabileceği izlenimi alıyoruz. Buna karşılık tek bir para politikasının karşısında Euro bölgesi çok farklı yapı ve beklentideki ekonomilerden oluştuğundan dolayı FED hamleleri ile beklentilerin üzerinde yara alabileceği de unutulmamalıdır.

Diğer yandan euronun güçlü olmasında Çin’in büyük bir çıkarı bulunuyor. Zira Avrupa Birliği, Çin’in en büyük ticari partneri konumunda bulunmaktadır. Euro Bölgesi ve para birimi için oluşan her tehdit Çin için de büyük tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenledir ki Çin, soğuk hesaplara dayanarak devlet tahvillerinden bazılarını satın alarak borç krizi döneminde euroyu desteklemiştir.

KUR SAVAŞLARININ SON HALKASI ÇİN! 

Dünya ekonomisinin temel taşlarını oluşturan ABD, Avrupa Birliği ve Çin’de 2010 yılında patlak veren ekonomik canlanma sorunlarının merkez bankalarını harekete geçirdiğini biliyoruz. Küresel finans sistemindeki önemi yadsınamaz büyüklükte olan bu bölgelerin attığı rekabetçi devalüasyon adımları, ekonomiyi taşları yerinden oynatan sonuçlara gebe bırakmaktadır. Para sisteminin çökmesi küresel çapta büyük bir risk oluşturmaktadır. Sözünü ettiğimiz bu üç bölgede 2010 yılında başlayıp etkisini hala hissettiğimiz ekonomik çatışmaların şimdilerde sıcaklık kazandığını söylemek yanlış olmaz.

Hatırlanacağı üzere Çin Merkez Bankası geçtiğimiz Ağustos ayında yuanın dolar karşısındaki değerini ardı ardına yaptığı devalüasyon hamleleriyle düşürerek küresel ekonomide sarsıntı yaratmıştı. Dünyanın ikinci büyük ekonomisinde büyüme risk taşırken yetkililer ekonomiyi istikrara kavuşturmada umutsuz oldukları yönünde açıklamalarda bulunuyorlardı.  İhracattaki gerileme, büyümedeki yavaşlama Çin’i beklenmedik bir hamleye zorlarken, FED’in faiz artırım sürecinde bulunması küresel piyasalarda tam bir kaos ortamına sebep olmuştu. Doların yuan karşısındaki mücadelesi küresel finans sistemi denkleminin en önemli parçasını oluştururken, Çin’in bir sonraki hamlesi endişe ile merak edilir olmuştu. Ve beklenen adım geldi… Çin Merkez Bankası sürpriz bir şekilde faizlerde indirime gitti.

Çin Merkez Bankası (PBOC) bu önlemleri uygulamaya koyarken Avrupa Merkez Bankası ECB geçtiğimiz toplantısında parasal genişleme miktarında bir güncellemede bulunmayarak süresini 2017 yılına kadar uzattı. Ardından ECB Başkanı Mario Draghi, enflasyon hedeflerine ulaşana kadar varlık alımının süreceğini, programın bölgesel tahvillerin alımıyla çeşitlendirileceğini kaydetti. Japonya Merkez Bankası (BOJ) ise, son toplantısında yıllık parasal genişleme hedefini 80 trilyon yende sabit tutma kararı aldı.

KUR SAVAŞLARI 'YENİDEN'

Çin Merkez Bankası’nın Ağustos ayında ardı ardına gerçekleştirdiği devalüasyon hamleleri, BOJ ve ECB’nin parasal genişleme süresini uzatmasıyla düşük enflasyon ile mücadele etme çabasında olduklarını biliyoruz. Düşük enflasyon ve ihracat rakamları gelmeye devam ettiği müddetçe kur savaşlarının kızışması ve artarak devam etmesi söz konusu olabilir. Savaşın ana cephesini oluşturan Çin ve ABD’nin küresel finansın önemli öğeleri olduğunu belirtelim. Özellikle FED’in faizleri yükseltmesiyle küresel piyasalardaki sermaye doğal olarak ABD’ye yönelirse, Çin bu durumdan olumsuz etkilenmeye devam edebilir. İhracatta ciddi bir pazara sahip Çin’in bu konudaki çıkarları ABD ile neredeyse aynıdır. Çin’in ihracat gücünü artırmak için zayıf yuanı tercih ederek kur savaşlarında üstünlük kazanmaya çabaladığı bir gerçek. Çin’in başı çektiği zincirin halkası büyümeye devam edecek mi sorusunun cevabını ise önümüzdeki günlerde merkez bankalarının atacağı adımlar belirleyecek diyebiliriz.
 
Aysun Göksu /www.destekmenkul.com/ 
Destek Menkul Değerler Araştırma Uzmanı