Geçen hafta İngiltere Başbakanı Theresa May’in detaylarını kamuoyu ile paylaştığı Brexit anlaşmasının siyasi bir krize neden olduğunu söylemek mümkün.
May’in, kabinenin tam desteğini aldığını açıklamasının ardından aralarında Brexit Bakanı Dominic Raab’ın da olduğu dört bakanın istifa etmesi ekonomi çevrelerinde endişe yarattı. İstifaların ardından İngiliz
sterlin ABD doları ve
euro karşısında sert değer kayıpları yaşadı.
AB ile varılan Brexit anlaşmasının 25 Kasım’da yapılacak olağanüstü AB zirvesinde ele alınması planlanıyor fakat o güne dek yaşanacak gelişmeler İngiltere ile AB ilişkilerini çıkmaza sokabilir.
Başbakan May’in hem kabinesinin, hem partisinin hem de parlamentonun desteğini arkasına alarak anlaşmanın onaylanmasını sağlaması gerekiyor ancak son günlerde yaşanan gelişmeler bu olasılığın oldukça düşük olduğuna işaret ediyor.
İktidardaki Muhafazakar Parti içerisindeki bölünmüşlüğe ek olarak hükümete dışarıdan destek veren Kuzey İrlanda’nın Demokratik Birlik Partisi (DUP) şimdiden ret oyu vereceğini açıkladı. Mevcut şartlarda parlamentonun anlaşmayı onaylaması olası görünmüyor.
İngiltere Başbakanı Theresa May’in istifa ederek genel seçim veya "anlaşmasız bir çıkış" kararı alması olasılıklar içerisinde yer alıyor. Bu çoklu bilinmeyenler ortamında ise iş dünyası belirsizliklerin artmasından, en çok da “anlaşmasız ayrılık” (no deal) senaryosundan endişe etmekte.
ANLAŞMASIZ BOŞANMANIN MALİYETİ
AB ile İngiltere arasında Haziran 2017'de başlayan müzakerelerde taraflar, geçen yılın sonunda İngiltere'nin AB bütçesine taahhütlerinden kaynaklanan yaklaşık 40 milyar sterlinlik "ayrılık ücreti” konusunda ön anlaşmaya varmıştı. İngiltere’nin devam eden yasal yükümlükleri çerçevesinde anlaşmasız bir ayrılık durumunda bile bu ödemeyi yapması bekleniyor.
Artık uluslararası finans kuruluşları, uluslararası şirketler hatta İngiltere’nin resmi kurumları olası bir anlaşmasız ayrılığın maliyetlerini hesaplıyor.
Örneğin; The Independent gazetesinin şubat ayında yayımladığı ve bağımsız Bütçe Sorumluk Ofisi’nden (ONS) sızdırdığı öne sürülen bilgilere göre İngiltere’nin anlaşmasız bir şekilde birlikten ayrılması gelecek 15 yıl içerisinde ülke ekonomisine toplam maliyeti 252 milyar sterlini bulabilir.
Yine bu belgelere göre İngiltere’nin olası zararı azaltacak bir serbest ticaret anlaşması imzalaması durumunda bile ülkenin toplam zararının 131 milyar sterlin seviyesine ulaşması söz konusu.
İngiltere’nin olası anlaşmasız ayrılığının AB ile ticaretin Dünya Ticaret Örgütü (WTÖ) kurallarına göre yapılması anlamı taşıyacağı, bunun da gelecek 15 yıl içerisinde büyümeyi yüzde 8 azaltabileceği belirtiliyor.
İngiltere ile AB’den herhangi bir anlaşma olmaksızın ayrılması halinde İngiltere ve AB ile yapılan ticaretin gümrük kontrollerine ve gümrük vergilerine tabi hale gelmesinden endişe ediliyor. Bu bağlamda tedarik zincirinde uzun süreli gecikme ve aksamaların yaşanması ihtimal dahilinde. Sadece Dover limanından yılda 2,6 milyon tırın geçiyor olması da bunu destekliyor.
İngiltere’nin anlaşmasız bir ayrılık yaşamasında en derin darbeyi ise ülke ekonomisinin üçte ikisinden fazlasını oluşturan hizmet sektörünün alabileceği tahmin edilmekte.
Bu yılın haziran ayında İngiltere Merkez Bankası (BOE) Başkanı Mark Carney, AB’nin İngiltere’nin birlikten çıkışına ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmaması halinde trilyonlarca sterlinlik derivatif (türev) kontratın riske girebileceğini söyledi.
BoE verilerine göre halihazırda işlemde olan ve gerekli düzenlemelerin yapılması halinde riske girecek derivatif kontratların toplam hacmi 29 trilyon sterlin (38 trilyon ABD doları) seviyesinde.
PERAKENDE SEKTÖRÜNDE MALİYET YÜKÜ
Örneğin; İngiltere’nin önemli bankalarından Barclays, İngiltere’nin AB’den anlaşmasız şekilde ayrılması halinde yiyecek ve içecek ürünlerinin tedarik zincirinde ortalama gümrük vergilerinin yüzde 27’ye kadar yükselebileceği uyarısında bulunuyor.
Sadece geçen yıl İngiltere’nin toplam yiyecek ve içecek ithalatının 48 milyar sterlin seviyesinde olduğu, bunun yaklaşık 71’inin AB üyesi ülkelerden ithal edildiği bir gerçek.
Barclays’in tahminlerine göre İngiltere’nin AB’den anlaşmasız bir şekilde ayrılmasının yiyecek ve içecek perakende sektörüne toplam yıllık maliyeti yaklaşık 9 ,3 milyar sterlin seviyesinde olacak. Üstelik ülkede yiyecek içecek perakende sektörünün kar marjlarının yüzde 3 ila 5 arasında olduğu dikkate alındığında oluşacak ek gümrük maliyetlerinin doğrudan tüketiciye yansıması, bunun da enflasyonun yükselmesine neden olması beklentisi hakim.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s’ (S&P) geçen ay yayımlandığı değerlendirme notunda İngiltere’nin AB’den anlaşmasız şekilde ayrılması halinde ülkede işsizliğin yüzde 4'ten 7,4’e yükselebileceği uyarısında bulundu.Değerlendirmede ayrıca ülkede gelecek iki yıl içerisinde konut fiyatlarının yaklaşık yüzde 10 düşebileceği, hane halkı gelirinin yıllık toplam 2 bin 700 sterlin azalabileceği belirtildi.
Ayrıca İngiltere’nin anlaşmasız şekilde birlikten ayrılmasının 2019 yılın ortalarında enflasyonun yüzde 4,7 seviyesine yükselmesine neden olabileceği vurgulandı.
GÜMRÜK ÜCRETLERİ, EK MALİYETLER VE BÜROKRASİ
İngiltere’nin 2017'de AB’ye ihracatı, toplam ihracat içerisinde yüzde 44'lük bir paya sahip. İngiltere 616 milyar sterlinlik ihracatının 274 milyar sterlinlik kısmını AB ülkelerine gerçekleştirdi. Geçen yıl İngiltere’nin AB ülkelerinden yaptığı ithalat 341 milyar sterlin. Bu verilere göre AB geçtiğimiz yıl İngiltere’ye yaklaşık 67 milyar sterlin değerinde daha çok mal ve hizmet satışı gerçekleştirmiş durumda. İngiltere’nin anlaşmasız bir ayrılık yaşamasında en derin darbeyi ise ülke ekonomisinin üçte ikisinden fazlasının oluşturan hizmet sektörünün alabileceği düşünülüyor.
WTO KURALLARINA GÖRE TİCARETİN MALİYETİ VAR
Sert Brexit durumunda uygulanması gündeme gelecek olan WTO ticaret ilkelerine göre İngiltere AB ile ilaç, kimyasal madde ve gıda ürünlerinin ithalat ve ihracatında ülkelerarası kapsamlı ve düzenleyici prosedürler gerektiren “üçüncü ülke” statüsünde olacak. Bu durumda İngiltere’nin AB ülkeleriyle ve üçüncü ülkelerle ticaretinde gümrük vergileri artacak.
Brexit ile İngiltere sadece ortak pazara serbestçe erişim imkânından mahrum kalmayıp, AB’nin ticaret anlaşmaları yaptığı 70’ten fazla ülkeye tercihli pazar erişimini de kaybedecek. Bu durumun tüm İngiltere’nin ihracatının yüzde 60’ını etkilemesi bekleniyor.
Katma değer kaybından en çok etkilenecek sektörlerin ise ağırlıklı olarak kimya sanayii, makine ve otomotiv sektörleri olacağı tahmin ediliyor.
AB ile İngiltere arasındaki ticari ilişkilere oranla daha yavaş işleyen WTO sistemi, İngiltere'nin gümrük, idare, vergi, şirket ve finans hukuku uygulamalarında kapsamlı reformları gerektirebilir.
Örgütün Genel Direktörü Roberto Azevêdo, İngiltere’nin WTO’ya üyelik koşullarının yeniden müzakere edilmesini önerirken tarımsal kota ve İngiliz çiftçilerine yapılan sübvansiyonların da yeniden müzakere edilmesi gerektiğini belirtmişti.
WTO’nun İngiltere’nin AB ile gelecekteki ilişkisi için bir güvenlik ağı olarak faaliyet gösterebilmesi diğer WTO üyeleri ile de başarılı müzakerelerin geliştirilmesine bağlı.
İngiltere WTO üyesi olduğu için WTO üyeliği için başvuruda bulunmak zorunda değil ancak örgütün İngiltere’nin AB’den ayrılmasından sonra mal ve hizmetlere piyasa erişim taahhütlerini içeren “en çok gözetilen ülke” şartlarına göre ticaret yapması gerekiyor. Bu da İngiltere’nin sadece AB’ye yönelik gümrük vergilerini düşürerek kolaylık sağlaması durumunda bu kolaylığı tüm WTO üyesi ülkelere sağlamak zorunda kalacağı anlamına geliyor.
WTO kuralları çerçevesinde AB’nin birçok tarım dışı ürüne yönelik uyguladığı gümrük vergisi yaklaşık yüzde 2,6 seviyesinde. Öte yandan bazı sektörlerde bu oran oldukça yükselebiliyor.
Örneğin; WTO kurallarına göre ticaret yapılması halinde otomotiv ve otomotiv yedek parçaları sınır geçişinde yüzde 10 gümrük vergisine tabi tutulabilecek. Süt ve süt ürünlerinde vergi oranı yüzde 35,4’e kadar yükselebiliyor.
WTO düzenlemelerine göre AB’nin gümrük vergisi oranı şeker ve şekerleme ürünlerinde yüzde 23,6, içecek ve tütünlerde yüzde 19,6, hayvansa ürünlerde yüzde 15,7, balıkta yüzde 12 ve giyimde 11,5 seviyesinde.