Enflasyon raporu ve toplumsal mutabakat

03.08.2021 09:13
29 Temmuz 2021 Perşembe günü TCMB yılın üçüncü enflasyon raporunu yüz yüze toplantı şeklinde kamuoyu ile paylaştı. Bu toplantıda Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu açık ve samimi ifadelerle hem enflasyon raporunu açıkladı hem de bu mücadelede bireylerin, firmaların, üreticilerin, odaların, sivil toplum örgütlerinin topyekun destek olmalarının önemini vurguladı.

Önceki enflasyon raporlarında olduğu gibi bu raporda da oldukça detaylı şekilde küresel ve ulusal düzeyde geniş çaplı bir yol haritası çizilmiş görülüyor. Bu manada para politikası enflasyonla mücadelede önemli bir etken olmasına rağmen tek başına sorunu çözecek düzeyde düşünülmemelidir. Merkez Bankası Başkanı da enflasyon davranışlarının bozulduğunu, Merkez Bankası'nın bu mücadelenin tek tarafı gibi görülmemesi gerektiğini belirterek enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarı konusunda toplumsal mutabakat çağrısında bulunmuştur.

EKONOMİK ALGI ÖNEMLİ

Başkan Kavcıoğlu’nun toplumsal mutabakat çağrısı son derece isabetli ve zamanlaması yerinde bir sesleniştir. Merkez Bankası enflasyonla para politikası kanalıyla mücadele ederken, bu mücadelenin en önemli ayağı ekonomik algının hala değişmiyor ya da az değişiyor olmasıdır. Aslında bir yandan TÜİK’in açıkladığı ekonomik güven endeksi temmuzda son üç yılın zirvesi olan 100.1 seviyesine yükselirken, diğer yandan ülke risk priminin (5 yıllık CDS) hala 390 seviyelerinde olması manidardır. Yani özellikle ihracat, büyüme gibi makro veriler iyileşirken Türkiye’nin risk priminin hala benzeri ülkelerden daha yüksek olduğu görülüyor. Ekonomiye dönük güven algısı ve beklentiler ülke risk primini, dolarizasyonu aynı zamanda da enflasyonu etkiliyor. İşte tam bu noktada enflasyonla mücadelede toplumsal mutabakat ve beklentilerin pozitife dönmesi önem arz ediyor.

Tıpkı makro veriler gibi Merkez Bankası rezervleri de kırılganlık, beklentiyi pozitife çevirme ve ülke risk primi açısından önemli bir göstergedir. Bu noktada Merkez Bankası'nın son dönemde yaptığı ve özelliklede ticari açık verdiğimiz ülkelerin tercih edildiği swap anlaşmaları yerinde atılmış adımlar olarak gözüküyor. Gerek bu anlaşmalar gerekse rezerv çeşitlendirmesi yoluyla geçen hafta itibarı ile Merkez Bankası brüt rezervleri yeniden 105 milyar dolar seviyesine çıktı. Yani aslında yeniden ekonomik güven algısının yükselmesi için Merkez Bankasının rezervleri de üst seviyelere çıkarılmış durumda. Hem ekonomiye güven hem de rezervler yükselirken neden hala beklenti bu verilere paralel artmıyor? Bu noktadan bakıldığında Merkez Bankası Başkanı'nın neden enflasyonla mücadelede toplumsal mutabakat çağrısı yaptığı daha anlaşılır hale geliyor.

REEL FAİZ VARLIĞINA RAĞMEN NEDEN HALA DÖVİZ TALEBİ VAR?

Enflasyonun yüksekliği döviz talebini artıran bir unsurdur ancak faiz noktasını da göz ardı etmemek gerekmektedir. Türkiye yüzde 19’luk politika faizi ile yüzde 2.8’lik reel faiz getirisine sahip bir ülke olmasına rağmen (dünyada reel faiz getirisine sahip birkaç ülkeden bir tanesidir), reel faize rağmen dövize olan talep ekonomik algı ile alakalı bir durumdur. Ayrıca şirketlerin, odaların, bireylerin, reel sektörün sürekli devam eden döviz talebi ile alakalı bir durumdur. Bu manada reel faiz varken döviz talebini net getiri sağlamak, enflasyondan etkilenmemek olarak nitelendiremeyiz. Demek ki toplumsal algının, beklentinin değişmesi gerekiyor.

REEL SEKTÖRE DE İŞ DÜŞÜYOR

İşte tam da bu saydığımız nedenlerle enflasyonla mücadelede toplumsal mutabakat gerekli. Çünkü para politikası aracılığı ile Merkez Bankası yapması gereken hamleleri yapmakta ve sözlü yönlendirmeyi de olumlu şekilde kullanmaktadır. Bireyler, firmalar, odalar, kurumlar, reel sektör, herkes bu mücadeleyi içselleştirirse enflasyonda başarı sağlanacaktır. Reel sektör gereksiz fiyat artışlarından, ürün tağşişinden, gelirini dövizde tutmaktan (özellikle bazı odalar, firmalar, kurumlar), kur etkisinin çok çok üzerinde fiyat artışı yapmaktan kaçınmalıdırlar. Ancak bu mücadele topyekun yapılırsa başarısı artacaktır. Bu mücadeleye gerçekten destek veren kişi, kurum ve reel sektörü de unutmamak gerekir. Son üç aylık dönemde 20 milyar doları aşkın döviz Türk lirasına çevrilmiştir (8 milyar dolar döviz tevdiat hesaplarından (DTH), 12 milyar dolar sistem dışından ve yastık altından Türk lirasına çevrilmiştir). Bu pencereden bakıldığında enflasyonla mücadelede toplumsal mutabakatın önemi ortadadır.

ÜFE, TÜFE’Yİ ETKİLEMEYE DEVAM EDECEK Mİ?

Son enflasyon raporuyla piyasalardaki yüksek olan üretici fiyatları (ÜFE yüzde 42), tüketici fiyatları (TÜFE yüzde 17.53) yansıyacağı algısının da doğru olmadığı belirtilmektedir. Türkiye'de ÜFE’nin TÜFE’ye olan etkisinin şu ana kadar önemli oranda yansıdığı ortadadır. Bundan sonraki süreçte TÜFE üzerinde üretici fiyatlarının baskısı uzun süre devam etmeyecektir. Türkiye dışında diğer ülkelerde de ÜFE ve TÜFE arasında ciddi farklar mevcuttur. Bu açıdan Türkiye diğer ülkelerden çok da ayrışmamaktadır.



Bu veriler ışığında Merkez Bankası yılın üçüncü enflasyon raporunda tahminlerini revize etmiştir. Böylelikle 2021 yılı TÜFE tahminini yüzde 12.2'den yüzde 14.1’e yükseltmiştir. Gıda enflasyonu tahmini ise yüzde 13’den yüzde 15’e yükseltilmiştir.

Sözün özü Merkez Bankası'nın enflasyonla mücadelesi bireyler, firmalar, odalar, kurumlar, dernekler, sivil toplum kuruluşları, reel sektör başta olmak üzere topyekun desteği hak etmektedir. Toplum refahı bunu gerektirmektedir.