Bırakalım öyle olursa böyleleri!

25.09.2018 13:39
Faiz kararı ardından OVP yeni adıyla YEP tartışmaları sürdü gitti son günlerde. Bu süreçte mali ve para politikası koordinesinden bahsedip, bunun yanında diplomatik ilişkileri de unutmayalım istedik. Özellikle ABD ile gerilen ilişkiler sonucunda kurun tarihi seviyeleri test ettiğine şahit olunca Mayıs’ta TL’ye ilişkin değer kaybının yanında Ağustos ayında bir de atakla karşı karşıya kalınca başladık fısıltı gazetesi görevini yerine getirmeye...

Silkelenme zamanı demedik, şöyle olursa böyle; böyle olursa şöylelerle geçirdik zamanımızın çoğunu. Herkesin bir düşüncesi vardı olasılıklara karşı fakat çözüm yolunu gösteren ya da korku yerine umudu inşa edecek bir ifade çok yoktu bu süreçte. Halbuki ihtiyacımız olan en büyük şey; umut inşa etmekti. Makro anlamda açıklık getirebilmek için olanlara genel bakmaktan başka çaremiz olmadığını bir türlü anlamak istemedik belki de. Herkesin içeriye baktığı dönemde dışarıya bakmanın gerekliliğini şimdi şimdi anlamaya başladık. 21. yüzyılın artık diğer yüzyıllara benzemediğini ve siyasi/askeri güçlerden öte ekonomik liderliğin önem kazandığı ve bu doğrultuda to do list’inizin (yapılacaklar listesi) bir hayli dolu olduğu hatta içerisinde yeni terminolojinin dahil edildiği bir dönem...

Macron ve Merkel politikası uyum gösterirken, özellikle İngiltere’nin Brexit sürecini yaşaması, bunun yanında 20. yy’ın başında 2. Dünya Savaşı’yla beraber dünyayı yönetme misyonunu devralan ABD’nin artık kendi kıtasına yönelmesi, dünyada doğunun yükselip bunun yanında Londra’dan Pekin’e uzanan tarihi İpek Yolu’nun demir hattıyla yeniden hayat bulması aslında bir tesadüf olmadığını ve küresel düzenin yeni bir aşamaya geçme sürecinde olduğunu anlatmaya çalıştı bize. 
 
Geçen gün katıldığım bir televizyon programında “Umut korkudan büyük bir duygudur!” diye cümle kurdum. Bu lafımı eleştirenler de oldu destekleyenler de. 
 
Ne anlatmaya çalışıyordum ki aslında burada? Ülkenin yaşadığı sıkıntılı süreci anlamayı tamamladığını, bunun nereden çıktığını artık bulduğunu ifade ediyordum aslında. Önlemleri almaya başladığını ve  bu YEP kapsamında da uygulamaları alıp, sonuçları bekleyeceğimizden bahsediyordum . 
 
Biz kendimize umudu çok görürken, özellikle batılıların Türkiye için cümlelerini genellikle “abundant” ile bitirmesinden söz ediyor ve Türkiye’yi terk edilemeyecek kadar stratejik bir ülke olarak görmelerini vurgulamaya çalışıyordum. Şimdi sorarım sizlere? Değişen küresel düzende nereye konumlandıralım ülkeyi ve nasıl bir yol haritası çizelim? Bu denklemde gerek jeopolitik konumuyla gerek potansiyel üretim kapasitesiyle etkili olabilecek ülkeyi bugüne kadar içsel ve dışsal etkenlerden dolayı fark etmez ama bir şekilde  kendi yatırım argümanını geliştiren ekonomik modeli yaratmadı diye öyle olduğu için böylelere mi bırakalım? 
 
Brexit ile, Trump’ın içe dönmesiyle değişen küresel düzende, yeni ekonomik liderlerin ve bu doğrultuda yeni Adam Smith’lerin arandığı bu düzende uzun ve zahmetli de olsa yürümekten başka çareniz yok! Mali disiplinlerle beraber Türkiye’nin dinamiklerini normalleştirmek ve dengeye oturtmak ve sonrasında güçlü bir mali programla birlikte yeniden revizyon ve yeni döneme hazırlanmaktan başka alternatifimiz var mı? O halde bırakalım bu sadece öyle olursa böyleleri!