Keskin sirke küpüne zarar...

28.08.2018 12:50

Küresel anlamda ülkelerin ekonomik bir savaşın içerisine dahil edildiği bir dönem içerisindeyiz epeydir... Ve bunun doğrultusunda ise gün geçmiyor ki, sakinlik ve sükunet  halinde olalım. ABD’nin başlattığı bu ekonomik savaş aslında ülkelerin de yol haritalarını daha net çizmelerine de yardımcı oluyor. En önemlisi de doların bu kadar ülkeler üzerine hükmetmesi sorgulanıyor. Bunun dışında ülkelerin kırılgan verileri yok mu işte onlar bu aşamada kendilerini belli ediyorlar daha da. Hal böyle olunca sizler de ister istemez hanenize eğiliyorsunuz, yol haritanızı tekrar gözden geçiriyor ve somut adımlar atıyorsunuz. Özellikle Avrupa ülkeleri, Rusya, Çin ve diğer ülkeler ABD’nin hegemonyasından kurtulmak istiyor ve ABD ise bir nevi güç kaybediyor. Bu durumda, ülkeler yeni dostane ilişkiler kuruyor. Gerçekte dostane mi peki? Uluslararası çıkarlar zorluyor bu ilişkilere onları. Aslında bir nevi de öze dönüyoruz. Sonra bir bakıyoruz tekrar çıkar çatışması yaşanıyor, işte o zaman yeni birlikler ortaya çıkıyor. Esasında kalıcı bir müttefiklikten bahsedemiyoruz bu düzende.

Siyasi eylemler ekonomik verilerin seyrini kapatıyor ve arka plana itiyor. Türkiye ve Türkiye gibi ülkelerde ise yerel varlık değerlerinde yüksek volatilite meydana geliyor. Örneğin, son bir ayda yüzde 17 seviyelerinde olan oynaklıktan yüzde 55’lileri aşan bir oynaklık ile karşı karşıya kalıyoruz. TL varlık değerlerinde kayıp yaklaşık son bir ayda yüzde 30 seviyelerine yaklaşıyor. Bunun sonucunda ise, yapılan bu spekülatif atakla özellikle birlik ve beraberlik öne çıktı. BDDK kararı, TCMB hamleleri ve hükümet politikaları etkili oldu daha önceki bu yüksek sıçrama karşısında. Şimdi ise hikaye yaratma durumuna geldik. Özellikle yabancı yatırımcının ülkeye girmesi ve döviz gerekliliğini sağlaması adına hikayeler yaratma zorunluluğu kaçınılmaz oldu. Sizce de öyle değil mi?

Bunun yanında döviz ihtiyacını gerektirecek hamlelerden de kaçınmalıyız. Örneğin, döviz ihtiyacını doğuracak büyük büyük projeler...

Dış ticarette ise en büyük ticari partnerimiz AB ile ilişkilerin tekrar dostane ilişkiye dönmesi ise olumlu karşılanabilecek bir durum. Nihayetinde katma değerli üretimimizin büyük bir kısmı kendileriyle oluyor. Katma değerli ihracatımızın yüzde 49’u Almanya ile. Unutmamak gerek. Neden katma değer diye ayırdım diye soracak olursanız da... Yaşanılan bu siyasi olayların bu kadar hırpalaması temelde ona dayanmıyor mu? Markalaşma, nitelikli işgücü, katma değer zaten bizim yapısal reformlarımız arasında yer almıyor muydu? Alıyordu almasına da ABD düzen değiştirmek isteyince gelişmekte olan ülkeler üzerinde son sahnesini sergiledi. Şimdi ise bu ülkelerde yol uzun. Özellikle Çin, Rusya, İran ve Türkiye’yi hedef alan ABD eylemleri bu blok ülkelerini ortak kalkınma konusunda işbirliğine itiyor. Milli paralarla ticareti gündeme getiriyor. Rusya askeri gücünü öne çıkartırken bu birlikle, Çin ekonomik açıdan Türkiye jeopolitik konumu ve sahip olduğu işgücüyle, İran ise enerjisiyle tamamlıyor. ABD ise yalnızlaşmaya doğru itiyor kendini. Fakat aksiyonlarında bir kırılma söz konusu artık sanıyorum. Trump, önceleri Meksika ve Kanada’ya karşı geliştirdiği ticari gelişmelerini başka bir seyre doğru çeviriyor. Meksika ile bir ticaret anlaşması imzaladı. Kanada’ya karşı da ılımlı. Peki o halde ABD başladığı yere geri mi dönüyor? Hayır! Meksika ile ilişkisinde kendi lehine oluşturduğu metni anlaşmaya dahil etti. Kendi düzenini kurmayı amaçlayan Trump’a bu söz konusu ülkeler Meksika gibi aynı cevapla karşılık vermeyebilir. Bekleyip, göreceğiz.