Neden kısa vadeli düşünüyoruz?

12.12.2018 09:30

Yol haritası diyoruz, yapısal reform gerekliliğinden bahsediyoruz, kısa vadeli değil orta ve uzun vadeli yürütülmesi gereken politika üzerinden geçiyoruz. Bu kez Türkiye’nin büyüme modelini cari açıkla olan pozitif yönlü ilişkisinden ayırarak enflasyon- büyüme denkleminden kurtulmasını hedefliyoruz. Türkiye için Temmuz ayında yükselen kurla, Ağustos ayında yaşanan atakla yapısal sorunu daha da ciddiye alıp her iki kelimemizden biri olan katma değerli üretimin üzerinden tekrar tekrar geçiyoruz haliyle. Ayşe teyzem de bakkal Ahmet amcam da katma değerli üretim gerek kızım diyor artık!

Öyleyse şimdi gelelim meselenin özüne...

Bu hafta iki veriyi de karşıladık. 2018 üçüncü çeyrek büyüme verisi ve Ekim ayı cari denge  rakamlarını aldık. Cari işlemler dengemiz üç kez üst üste fazla vermesiyle ve altın ithalatındaki sert daralmayla öne çıkarken turizmin katkısı da oldukça değerli oldu. 2,77 milyar dolarlık cari fazla veren ülke olduk bu kez tarihi bir rekor kırılıyor. Fakat işin sonunda ithalattaki sert daralmaya da gözümüz takılmıyor değil. Ayşe teyzemin ve Ahmet amcamın da farkında olduğu büyüme verisinde de dikkati çektiğimiz üretim yapısı ve ithal girdiler yine ön plana çıkıyor. Büyüdükçe cari açığın da arttığı, dış sermayeye bağımlı olunan modelden daha farklı bir yol çizilmesi gerektiğini milli eğitime ayrılan bütçeden de anlayabiliyoruz artık sanıyorum.

Belki de bu kez büyüme ve enflasyon tercihinde bulunmayıp orta ve uzun vadeli politikaları oluşturup yola devam etmemiz gerektiğinin farkına varıyoruz.

Mesela 2018 üçüncü çeyrekte 1,6’ya düşen büyüme verisine baktığımızda 2017 üçüncü çeyrekteki yüzde 11,3 ile karşılaştırıp iç geçirmiyoruz. Kur şoku sonucunda oluşan fiyat artışı nedeniyle hane halkının azalttığı harcamalara bakıyoruz burada ya da makine ve teçhizattaki yatırım harcamalarındaki daralmaya. Potansiyelimizden uzaklaşıyor muyuz diye soruları belirliyoruz bu defasında da. “Dördüncü çeyrekte daralma mı görülecek?” şeklinde eklemelerde bulunuyoruz aslında. Kısa vadeli çözümlemeler için temel yapısal problemlerden bu kez uzaklaşıyoruz. Halbuki temel hedeflerin orta ve uzun vadede gerçekleşebilecek hedefler olduğunu veriyi analiz ederken unutuyoruz. İlk üç çeyreğin ortalaması olan yüzde 4,51’i incelerken en büyük katkının dış talepten geldiğini vurguluyoruz. Önemli bir ayrıntıyı bu kez devreye sokuyoruz. Sert daralmaya giden 3,78 puanlık katkı yapan ithalatımızı ve üretimimizdeki önemli ağırlıkta olan ithal girdiyi. Girdi stoklarının artık tükenme olasılığını akla getirince de pahalılaşan yeni girdinin bir sonraki süreçte ihracatı da baskılayabileceğini öne sürüyoruz bu kez de. Sarmalın içerisinde yorumluyoruz. Fakat artık zamanı geldi de geçiyor... Bırakmamız lazım kısa vadeli çözümlemeleri. Temel hedeflerimize dönmemiz lazım yüzümüzü. Sonuç olarak,  Ahmet amca ile Ayşe teyzenin de her defasında vurguladığı gibi üretim yapısını değiştirmekle çıkmadık mı bu yola? Ağustos sonrası bunu da aşarız, uzun vadede yapısal reforma dönmeliyiz yüzümüzü  dedik madem bu yaşanması zorunlu olan değişimi orta ve uzun vadeli politikadan neden ayırıyoruz yine?